In the field of social sciences, the phenomenon of body is one of the topics that have been neglected for a long time. Throughout the history of philosophical thought, the soul has been centered, and the body has been deceived. The body was seen as a dwelling place for the soul, a ball of temporary objects. His soul, on the other hand, was seen as a representation of eternity. The tradition of separation of body and soul will continue until the ancient Greek era and Cartesian philosophy. In this study, it is stated that Deleuze brought the problem of body-capitalism to the field of body sociology; Deleuze's bodily connections between the individual and the social structure offer a new philosophical perspective in obtaining realistic data documents about the structure and the actor. Deleuze sees the body as an active process that can change and renew in perpetual existence, freeing itself from dualistic chaos and establishing a relationship with other power actors and other bodies in the world. While Deleuze made new conceptualization suggestions in terms of both epistemological and social theory; It also broadens the boundaries of body sociology considerably. It is predicted that our study will be evaluated from a different perspective and will make a significant contribution to the body sociology literature.
Sosyal bilimler alanında beden olgusu uzun yıllar boyunca ihmal edilen konuların başında gelmektedir. Felsefi düşünce tarihi boyunca ruh merkeze alınmış beden ise ruhun aksine ötekileştirilmiştir. Beden, ruhun bir meskeni, geçici nesneler yumağı olarak görülmekteydi. Ruh ise sonsuzluğun birer temsiliyeti olarak görülmüştür. Beden ve ruh ayrımı geleneği, Antik Yunan döneminde ve kartezyen felsefe geleneğine kadar devam etmiştir. Bu çalışmamızda beden-kapitalizm sorunsalını Deleuze’in beden sosyolojisi alanına kazandırmış olduğu; arzu, affect, şizoanaliz, assamblage gibi felsefi kavramlar eşliğinde tartışılacaktır. Deleuze’ün birey ve toplumsal yapı arasında kurulan bedensel bağlantıları, yapı ve aktör hakkında gerçekçi veri dokümanlarının elde edilmesinde yeni bir felsefi bakış sunmaktadır. Deleuze, bedeni köken olarak düalist karmaşadan kurtararak dünyadaki diğer güç aktörlerle ve diğer bedenlerle ilişki kurabilen sürekli oluş içerisinde değişebilen, yenilenebilen aktif bir süreç olarak görür. Deleuze hem epistemolojik hem de sosyal teori açısından yeni kavramlaştırma önerilerinde bulunurken; aynı zamanda beden sosyolojisinin sınırlarını oldukça genişletmektedir. Bu çalışma farklı bir perspektifte ele alınıp değerlendirmesi beden sosyolojisi literatürüne katkı sağlaması öngörülmektedir.