Deleuze ve Guattari’nin “hayvan-oluş” kavramından hareketle yeni bir toplumsal duyarlılığın ve yaşama alanının inşa edilip-edilemeyeceği araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Bunun için Deleuze ve Guattari ile onlar üzerine yazılmış kitaplara, makalelere müracaat edilmiştir. Yöntem açısından nitel bir çalışma yapılmıştır ve içerik analizine müracaat edilmiştir. Hayvan-oluşun her şeyden önce düşünceyi bir göçebe-kuvvete dönüştürmekle mümkün olacağı anlaşılmıştır. Düşünceyi göçebe kuvvete dönüştürmenin insan ve diğer canlılar arasındaki ayrımları ortadan kaldırmak, bir ayrımsızlaşma noktası tesis etmek için elverişli bir nokta olduğu tespit edilmiştir. Bu ayrımsızlaşma noktasının ise yoğunluklar ve bu yoğunlukların kapasiteleri olduğu anlaşılmıştır. Yoğunluklar ve onların kapasiteleri vasıtasıyla heterojen unsurların bir arada yaşayabilecekleri bir yaşama alanının toplum değil, düzenleme olduğu fark edilmiştir. Düzenleme ile toplum ile doğa arasındaki farkın ortadan kalkmasının mümkün olduğu bunun için de heterojen varlıklar arasındaki ilişkilerin “dayanıklılık” zemininde temellendirilmeleri gerektiği tespit edilmiştir. Ancak bu şekilde karşılaşmış olduğumuz güçlüklerin altından kalkabileceğimiz ve aksi şekilde hareket etmemiz durumunda ise yeterli bir çözüme ulaşamayacağımız sonucuna ulaşılmıştır.
The aim of the research is whether a new social sensitivity and living space can be built from Deleuze and Guattari's concept of “animal-becoming”. For this purpose, it is applied to Deleuze and Guattari and books and articles were written on them. A qualitative study was done in terms of method and content analysis was applied. It was understood that animal-becoming would be possible first of all by transforming thought into a nomad-force. It was determined that turning thought into nomadic force is a convenient point to eliminate the distinctions between human beings and other living things and to establish a point of unseparation. That this unseparation point means densities and capacities of these densities was understood. Through densities and their capacities, it has been realized that a living space where heterogeneous elements can live together is not society but assemblage. With the assemblage, it is determined that it is possible to eliminate the difference between society and nature and that the relations between heterogeneous beings should be based on “endurance”. It has been concluded that only this way we can overcome the difficulties we face in this way and that if we act otherwise, we will not reach a sufficient solution.