Dünyayı daha iyi anlamak amacıyla bilgi üretmek ve bilim yapmak insanoğlunun temel amaçlarından biri olmuştur ve bilimsel faaliyetin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğine dair tarih boyunca farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Uzun bir süre doğa bilimleri olarak nitelendirilen bilimlerde kullanılan ve salt gözlem ile görgülcü bir tavra dayanan Pozitivist yaklaşımların, toplum ve bireyleri inceleyen sosyal bilimler içinde geçerli bir reçete olabileceği varsayılmıştır. Bu varsayıma karşı çıkan görüşlerden olan görecelik dışsal gerçekliğin var olmadığını ve toplumsal bilimlerde söz konusu metotların kullanılamayacağını belirtmekte iken sosyal inşacılık ise gerçeğin toplumsal olarak oluşturulan betimlemelere dayandığını öne sürmektedir. Fakat, sözü edilen yaklaşımların tümünün sosyal bilimlerdeki epistemolojik durumu tam olarak yansıtmadığı değerlendirilmekte olup bahse konu düşünce bu çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Çalışmada, ‘Eleştirel Gerçekçilik’ yaklaşımının, sosyal bilimler çerçevesinde hem pozitivizmin gerçekliğini hem de görecelik ve sosyal inşacılığın bağlamsallığını belirli yönleriyle içerebileceği ve sosyal bilimlere bütüncül bir pencereceden bakmaya olanak sağlayabileceği düşüncesi çeşitli önermeler ile ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
Making science to understand world better has been one of main aims of humanity and there have been different approaches on how it can be done throughout history. For a long time, Positivist approaches, which have been used by natural sciences and based on solely observation and empirical attitude, have been seen as the right prescribed for the social sciences. There are some approaches against this assumption though. For instance, relativism denies the outer reality and utters that social sciences cannot use positivist applications. Besides, social constructionism asserts that reality is based on the descriptions that are constructed socially. Yet, all these approaches fail to reveal the epistemological situation in the social sciences and this idea takes the central role of this paper. ‘Critical Realism’ can be the solution for this by containing both the realism of positivism and the conceptualism of relativity and social constructionism to some extent, moreover providing a more holistic view. In this paper all these assumptions are discussed.