Küreselleşme ile birlikte küresel ticaretin seyri zaman zaman farklı eğilimler gösterse de genellikle işleyiş kurallarını ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin birçoğu kendi lehlerine olacak şekilde dizayn etme çabası içerisine girmişlerdir. 21. yüzyılda küresel ticareti yeniden yapılandırma arayışlarının esasında 2001 yılındaki Doha Görüşmelerinin tıkanmasından sonra ABD öncülüğünde başladığı söylenebilir. Bu arayışların hız kazanmasında genel olarak Asya ülkelerinin dünya ticaretinde aldıkları payların giderek artış göstermesi, özelde ise Çin’in ABD’ye en önemli rakip olarak görülmesi ve neomerkantilist politikalar sonucu Çin’in ABD’ye karşı ticarette ve döviz rezervinde üstünlük sağlaması etkili olmuştur. Bununla birlikte dünya ekonomisinin ağırlık merkezinde yaşanan eksen kaymasının Atlantik ve Batı’dan Asya’ya doğru gerçekleşmesi küresel ticaretin ABD önderliğinde yeniden yönlendirilmesi arayışlarını güçlendiren bir diğer kritik unsur olmuştur. Bu sebeple Çin’in dünya ticaretindeki hâkimiyetini kırabilmek için ABD, Avrupa Birliği (AB) ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ve Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan on bir ülke ile de Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) projelerine yönelmiştir. Her iki mega küresel ticari oluşum, dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte dikkate alındığında dünyanın en liberal ülkelerin kendi amaçları gerçekleşirken serbestleşme yanlısı, tam tersi durumda ise müdahaleci ve özünde küreselleşme öğretisi ile çelişen uygulamaları benimsemeleri açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla çalışmada ABD ile Avrupa Birliği arasında görüşmeleri devam eden, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ile ABD’nin 2017 başlarında ayrıldığı; fakat yeniden müdahil olma çabalarının gündeme geldiği Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP)’nın küresel ticareti yeniden biçimlendirme stratejileri karşılaştırmalı biçimde ortaya konulmuştur.
Although the progress of global trade with globalization sometimes shows different trends, generally, most of the developed countries, especially the USA, have tried to design their rules in their favor. Essentially, in the 21st century the seeking for restructuring global trade can be said to have begun under the leadership of the USA after the obstruction of the Doha Round in 2001. Generally, the increasing share of Asian countries in the world trade has been effective in the acceleration of these searches, and in particular case, China has been seen as the most important competitor against to USA and as a result of neomerkantilist policies, China's superiority in trade and foreign exchange reserves against the USA has been effective. In addition to this, the shifting in the center of gravity of the world economy from the Atlantic and West to Asia has been another critical factor that strengthens the search for redirection of global trade under the leadership of the United States. For this reason, the USA has leaded to the Transatlantic Trade and Investment Partnership (TTIP) with the European Union (EU) and the Trans-Pacific Partnership (TPP) projects with eleven countries which are on the Pacific Ocean. When both two mega global commercial formations are taken into account together with the developments in the world, it is clear that the most liberal countries of the world embrace the liberalization idea while they are realizing their goals, on the contrary, they adopt policies that are interventionist and conflictual the doctrine of globalization. For this purpose, the strategies of the to reshape global trade of Transatlantic Trade and Investment Partnership (TTIP) is that the ongoing meetings between USA and European Union and which is also closely related to Turkey and Trans-Pacific Partnership (TPP) is that the USA was left in early 2017; but the efforts of reengagement came to the agenda, have been revealed comparatively.