19. asrın son yıllarında sanayi devrimiyle başlayan toplumsal değişim hareketleri, buna paralel olarak sanatçıların ruhsal dünyalarını etkilemiştir. Bireysel iç dünyaların sanat formları olarak tuvallere yansıması, sanatçıları yeni kavram arayışlarına sevk etmiştir. Sanatçılar, bireysel dünyanın yaşamsal etkilerini sezinleyerek yeni kavram ve form arayışlarına yönelmiştir. Bu ortamda sosyal, ekonomik ve toplumsal değişimin temel dinamiklerinin bir göstergesi olarak baş göstermiştir. 20.yy ortalarından sonra Amerika’da baş gösteren sanat ortamı yaşamın tam merkezinde hayatın işleyişinin sanat formları olarak kabul görmesi, hayatın kendisinin bir sanat olduğu savını güçlendirmiştir. Sanatçılar bu yolda daha kendinden emin adımlarla cesaretlenmiş, atılan her adım ilgiyle izlenmiştir. Sosyolojiden ideolojiye, ekonomiden psikolojiye sanat adına hayatın her bir sahnesi sanatın konusu haline gelmiştir. Bu dönemde sarsıcı ve kökten değişim yaşayan Amerikan avangardı, sadece kronolojik değil, aynı zamanda estetik ve üslup olarak da emsali görülmemiş farklılık olarak karşımıza çıkmıştır. Bu hareketin ideolojik-pratik yansımaları bu sanat anlayışını anlamamıza yardımcı olur. Birinci Dünya Savaşından önceki dönemin aksine bu sürecin, devrimci bir yöntemden daha çok evrimsel bir süreç olarak gerçekleştiği görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı'nın etkileriyle, yaşam koşullarının değişimi, sanatçıların iç dünyasında yarattığı tahribat onları yeni arayışlara sürüklemiştir. Bu yeni gerçeklik ve koşulların sonucu ortaya çıkan sanat, daha önce yapılanlardan farklı olmak durumunda idi.
The movements of social change that started with the industrial revolution in the last years of the 19th century influenced the spiritual worlds of artists in parallel. Reflecting on canvas as art forms of individual inner worlds, artists have referred to the search for new concepts. Artists perceived the vital effects of the individual world and turned to new forms and forms. In this environment it has started as a demonstration of the basic dynamics of social, economic and social change. After the middle of the 20th century, the art scene that started in America was accepted as the art forms of life as the center of life, and it reinforced the claim that life itself is an art. Every step taken by the artists was encouraged by this self-confident step in this way and they were watched with interest. Sociology has become the subject of every stage of life in the name of ideology, economist, psychology art. The American avant-garde, whose visual artistic perceptions were shocking and radically changed in this period, came out as a difference not only in chronological order but also in unprecedented aesthetics and style. The ideological-practical reflections of this movement help us to understand this art concept. Unlike the period before the First World War, this process is seen as an evolutionary process rather than a revolutionary process. The destruction created by the effects of the Second World War in the spirit of artists, the reality of living conditions, and the years after the war, dragged them into new quests. The art made with the understanding required by the reality and conditions of this period had to be different from the previous ones.