Kararlarında rasyonel davranan bireyler, tekrarlanan olgular çerçevesinde geleceği tahmin etmeye ve olayların nedenlerini akıl yoluyla bulmaya çalışır. İktisat biliminin de temel varsayımı olarak ifade edilebilecek bu evrensel varsayıma göre; ekonomideki karar birimlerinin her durum ve koşulda, rasyonel kararlar alarak, rasyonel seçim ve tercihler yaptıkları, faydasını maksimum seviyeye çıkartacak davranışlar sergileyecekleri beklenmektedir. Günümüzde sosyal ağların gelişimi sonrasında insanlar, sürekli etkileşim halindedir ve ekonomideki karar birimlerinin her zaman rasyonel davranmadığını, yaşamın her alanında görmek mümkündür. İktisadın bir bilim dalı olarak gelişmesinden yüzyıllar sonra bu bilim dalında ortaya atılan teorilerin farklı yöntemlerle tekrar analiz edilmesi gerekliliği gündeme gelmeye başlamıştır. Davranışsal iktisat alanındaki çalışmalar sonucunda elde edilen bulgular; ekonomideki karar birimlerinin kendine özgü özelliklerinin, ekonomik kararlarında farklılıklara neden olduğunu ortaya çıkartmaktadır. Deneysel iktisatla yapılan analizler insan davranışlarının tercihlerdeki etkisini incelemeye olanak sağlamaktadır. Ekonomideki karar birimlerinin davranışlarının laboratuvar ortamında kontrollü bir şekilde incelenmesine olanak sağlayan deneysel iktisat yaklaşımı bu yüzden son yıllarda yaygın olarak kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Deneysel iktisat çalışmalarında, farklı demografik ya da sosyal özelliklere sahip deneklerle analizler yapılabildiğinden, ekonomideki karar birimlerinin tercihlerini yaparken demografik ya da sosyal özelliklerinin etkisi de ölçülebilmektedir. Bu çalışmada; yaş ve cinsiyet gibi demografik farklılıkların tercihlerdeki etkisinin, deneysel iktisat yöntemi ile nasıl ölçüldüğü ve davranışsal iktisat kuramlarının temelini oluşturduğunu açıklamak amaçlanmıştır. Sonuç olarak; geçmişten bugüne kadar bilinenin aksine, ekonomik karar birimlerinin tercihlerini evrensel bir düzene uygun olarak değil bireysel özelliklerini yansıtacak şekilde yaptıklarını görmek mümkündür.
Individuals who act rationally in their decisions try to predict the future by using repeated events and to find out the causes of events through reasons. According to this universal assumption which can be expressed as the basic assumption of the science of economics, it is assumed that decision-making units in the economy should take rational decisions, rational choices and preferences in all situations and conditions, and will exhibit behaviors that will bring benefits to the maximum level. After the development of social networks recently, people are in constant interaction and it is possible to see in every aspect of life that decision units in the economy are not always rational. Centuries after the emergence of economics as a scientific discipline, the necessity of re-analyzing the theories put forward in this discipline by different methods has begun to come into view. The findings of studies in behavioral economics reveal that the specific features differences of the economic decision-making units cause different economic preferences in the economy. Analyzes with experimental economics enable to examine the effects of human behavior on the preferences. Analyzes with experimental economics allow us to examine the effects of human behavior on preferences. The experimental economics approach, which allows for a controlled examination of the behavior of economic decision-making units in the laboratory environment, has become a widely used method in recent years. In experimental economic studies, because of practicing the experiments by using different demographic or social characteristic subjects, the effect of demographic or social characteristics of decision units in the economy could be measured. In this study; it is aimed to explain how the effects of demographic differences such as age and gender on preferences are measured by experimental economics and the basis of behavioral economic theories. In conclusion; it is possible to see that economic decision-making units from the past to the present have made their choices in a way that reflects their individual characteristics, not the universal suitability.