2011 Arap Baharı’ndan bu yana Ortadoğu Ülkelerinden Ülkemize, yaşanan iç savaşlar, çatışmalar, şiddet ve bunların getirdiği ekonomik yoksunluk nedeniyle vatanlarını terk ederek yeni bir yaşam umuduyla yoğun bir göç akımı Türkiye’yi dünyanın en fazla göçmen kabul eden ülkesi haline getirmiştir. Resmi rakamlara göre 3,5 milyondan daha fazla göçmen barındıran ülkemizde göçe bağlı yüzlerce sorunu çözmek zorunda kalan yetkililer her krizde en kırılgan gruplar olarak karşımıza çıkan dolayısıyla en çok etkilenen kadınlar ve çocukları ayrıca yönetmek ve analiz etmek zorunda kalmışlardır. Sığınmacı çocukların göç sürecinde maruz kaldıkları insani olmayan koşullar tüm dünya tarafından bilinse de bu sorunlara yeterli düzeyde müdahale edilememesi çocuklar üzerinde telafisi güç kalıcı izler oluşmasına neden olmaktadır. Araştırmanın temelini oluşturan veriler 2023 yılında, Mersin İlinde sığınmacı olarak yaşayan sığınmacı çocuk arasından toplanmıştır. Bu çalışmada çocukların sosyokültürel uyum düzeyleri incelenmiştir. Araştırmada kişilerarası iletişim, akademik/iş performansı, kişisel ilgi alanları ve toplumsal katılım, ekolojik uyum, dil yeterliği alanları ile ilgili sorular sorulmuştur. Yapılan analiz sonucunda çıkan sonuçlar sığınmacı çocuklara yönelik geliştirilecek sosyal politikalara Mersin özelinde ve en nihayetinde Türkiye genelinde katkıda bulunması hedeflenmiştir. Elde edilen sonuçlar kısaca Mersin’de yaşayan sığınmacı çocukların sosyal uyum düzeyinin yüksek olduğunu işaret etmiştir. Çocukların farklı yaşam tarzlarına ayak uydurma ve etkinliklere katılım sağlama konusunda problem yaşamadığı verilen cevapların analizinde görülmüştür. Korelasyonel değerlendirmede ise dil yeterliliği ile ekolojik uyum ve kişisel ilişki arasında negatif yönlü uyumsuzluk olduğu görülmüştür. Bu da sosyal uyumun sağlanmasında dil öğrenmenin önemli bir ölçüt olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bu veriler ışığında çalışma sığınmacı çocuklar için geliştirilecek sosyal politikalara alternatif çözüm önerileri ile sonlandırılmıştır.
Since the Arab Spring of 2011, an intense migration flow from the Middle East Countries to our country due to the civil wars, conflicts, violence and economic deprivation brought about by them, leaving their homeland with the hope of a new life, has made Turkey the country that accepts the most immigrants in the world. Having to solve hundreds of immigration-related problems in our country, which hosts more than 3.5 million immigrants according to official figures, the authorities have had to manage and analyze separately the women and children who are the most vulnerable groups in every crisis and thus the most affected. Although the inhumane conditions that asylum-seeking children are exposed to during the migration process are known by the whole world, the inability to adequately intervene in these problems causes permanent scars on children that are difficult to compensate. The data forming the basis of the research were collected from among the refugee children living in Mersin Province in 2023. In this study, the sociocultural adjustment levels of the children were examined. In the research, questions were asked about interpersonal communication, academic/work performance, personal interests and social participation, ecological adaptation, and language proficiency. The results of the analysis are aimed to contribute to the social policies to be developed for refugee children in Mersin and ultimately in Turkey. The results obtained briefly indicated that the social cohesion level of the refugee children living in Mersin is high. It was seen in the analysis of the answers given that the children did not have problems in adapting to different lifestyles and participating in activities. On the other hand, in the correlational evaluation, it was observed that there was a negative incompatibility between language proficiency, ecological harmony and personal relationship. This has revealed that language learning is an important criterion in ensuring social cohesion. In the light of all these data, the study was concluded with alternative solutions to the social policies to be developed for refugee children.