Trablusgarp Savaşı'nda gördüğümüz Türk-Arap ilişkileri Orta Doğu'daki benzer Arap topraklarının durumuna göre oldukça büyük farklılık göstermektedir. Çünkü Trablusgarp'a Osmanlı aleyhtarı Batı propagandası buraya kadar ulaşmadığı için Batı ülkeleri bu bölgedeki insanları kandıramamıştır. Bu sebepten dolayı da Trablusgarp'ta Türk-Arap ilişkileri karşılıklı olarak bir zaafa uğramamış ve uğratılamamıştır. Nitekim 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde, Libya'nın Trablusgarp kentinin halkı ayaklanmıştır. Bu ayaklanan halkı sükûnete erdirmek amacıyla gönüllü olarak buraya giden kolağası Mustafa Kemal ve arkadaşlarına Şeyh Mansur, “Halife efendimize bir şey yapmayacağınıza dair bu kitaba (Kuran’a) yemin eder misiniz?” diye sorular sormuştur. İtalyanlar 1500 Türk askerinin bulunduğu Trablusgarp kentine 1911 yılının Ekim ayında büyük bir kuvvetle ilk anda 20 bin, kısa bir süre sonra içinde ise 80 bin İtalyan askeri çıkararak çarpışmalara katılmıştır. Enver Bey başta olmak üzere tüm Türk subayları Libyalı Araplar tarafından çok büyük ilgiyle karşılanmışlar ve bu Türk subaylarının etrafında birleşmişlerdir
The Turkish-Arab relations we saw in the Tripoli War show a great difference compared to the situation in similar Arab lands in the Middle East. Because the anti-Ottoman Western propaganda did not reach Tripoli, Western countries could not fool the people in this region. Arab relations were not mutually weakened and could not be defeated. As a matter of fact, when the Second Constitutional Monarchy was declared in 1908, the people of Tripoli, Libya, revolted. Sheikh Mansur, who was sent here voluntarily to calm this rioting people, asked Mustafa Kemal and his friends, Sheikh Mansur, "Do you swear by this book (Quran) that you will not do anything to our master Caliph?" he was asking questions. In October 1911, the Italians took part in the battles with a great force of 20 thousand Italian soldiers in the city of Tripoli, where 1500 Turkish soldiers were located, and 80,000 Italian soldiers in a short time later. All Turkish officers, especially Enver Bey, were greeted with great interest by the Libyan Arabs and united around these Turkish officers