Sakatlık çalışmaları yeni bir inceleme alanı olmakla birlikte ilk olarak 1960’ların sosyal hareketliliği çerçevesinde yeşermeye başladı. Çeşitli sakatlıkları olan gazilerin Vietnam Savaşından dönmeleri 1960’ların söz konusu hareketliliğiyle birleşince ABD’de sakat kimliğini ve haklarını vurgulayan bir sakat hareketi ortaya çıktı. Bu hareketin verdiği ivmeyle bir akademik alan olarak sakatlık çalışmaları hareketin içerisinde yer alan kendileri de sakat olan akademisyenlerin mücadeleleriyle başladı ve şekillendi. İşte bu noktada ortaya çıkan Tıbbi ve Sosyal Sakatlık Kuramları sayesinde sakat hareketinin belki de en önemli kazanımı, sakat olmayan kişileri kollayan bir ideoloji ve sakatların maruz kaldığı bir ayrımcılık biçimi olan “normallik” kavramının yeniden tanımlanması olmuştur. 20. yüzyılda yeniden şekillenen bu “normal” tanımı sonrasında bu tanımın dışında kalan bedenler ve zihinler sakat olarak adlandırılmaya başlamış, bu anormallik birçok platformda ilgi görmüş, tartışılmış, kınanmış bazense şiddetle yargılanmıştır. Bu platformlardan biri de sinemadır. Sinemadaki sakatlık, yaratılan karakterler ve anlatılan öykülerle birçok ana tema ve yan hikâyelerde yerini almıştır. Dolayısıyla ülkemiz sineması da sakatlık konusunda duyarsız kalmamış ve birçok filmde sakatlık olgusu dramatize edilerek işlenmiştir. 1973 yapımı “Kambur” filmi de dünyadaki sakatlık hareketlerinin ortaya çıktığı yıllarda çekilmesi açısından Türk toplum yapısını yansıtması ve sakatlığa yaklaşımı ölçüsünde bize önemli doneler sunmaktadır. Bu açıdan Fatma Girik ve Kadir İnanır’ın sakat karakterleri canlandırdığı bu film başta Tıbbi ve Sosyal Model olmak üzere kuramsal açıdan incelenmiş ve ortaya çıkan bulgular sosyolojik anlamda değerlendirilmiştir.
Although disability studies are a new field of study, they first began to flourish within the framework of the social mobility of the 1960s. Combined with the mobilization of veterans with various disabilities from the Vietnam War in the 1960s, a disability movement emerged in the United States that emphasized disability identity and rights. With the acceleration of this movement, disability studies as an academic field started and shaped with the struggles of academics who are also disabled within the movement. Perhaps the most important achievement of the disability movement through the Medical and Social Disability Theories that emerged at this point was the redefinition of the notion of “normality olan, an ideology that looks after the disabled and a form of discrimination to which the disabled are exposed. After this definition of “normal yeniden which was reshaped in the 20th century, the bodies and minds outside this definition began to be called as disabled, and this abnormality attracted attention in many platforms, was discussed and condemned and sometimes violently judged. One of these platforms is cinema. The disability in the cinema has taken its place in many main themes and side stories with the characters created and the stories told. Therefore, the cinema of our country was not insensitive about the disability and in many films the phenomenon of disability was dramatized. The 1973 film amb Hump ”gives us important insights in terms of reflecting the structure of Turkish society and its approach to disability in terms of shooting the disability movements in the world. In this respect, this film, in which Fatma Girik and Kadir İnanır played disabled characters, was examined in terms of the Medical and Social Model, and the findings were evaluated in a sociological sense.