Ok, yüzyıllarca Türk’ün vazgeçilmez silahı olmuştur. Türk okçularının maharetli olması, çok iyi eğitilmiş atlara sahip olmaları ve çok güçlü yaylar kullanmaları, onları yüzyıllarca yenilmez yapmıştır. Dönemin en etkili silahı olarak ok ve yay; Asya da, Afrika da ve Avrupa da olmak üzere üç kıtada hüküm süren Türklerin at üstündeki gücüdür. Manevi anlamda; hâkimiyet ve tabiiyetinde sembolü olan ok ve yayın bu anlamdaki kültürel varlığı, en az savaştaki etkinliği kadar sürmüş ve hatta günümüze kadar gelmiştir. Tabiiyeti altındaki boylara ok göndermek, çağrının, yani haberleşmenin sözsüz anlatımıdır. Yine, dost olmayan kavim ve milletlerin hükümdarlarına yazılı oklar ya da fetihnameler göndermek “ok”a yüklenen anlamlardır. “Ok” ve “okı (mak) fiilinin ilişkisi; Gabain’e göre “çağırmak, davet etmek” anlamında kullanılmaktadır. Ok’un bir davet sembolü, haberleşme, tehdit ve ürkütme amacıyla kullanılmasına, geniş Türk tarihinde her ordu ve devlet anlayışında rastlamak mümkündür. Asya’dan Anadolu’ya kadar hüküm sürmüş tüm devletlerde ok ve yay hakimiyet ve tabiiyet anlayışını yitirmemiş, haberleşme ve davet savaş dışında da manevi varlığını sürdürmüştür. Yakın zamana kadar kırsal kesimlerde; toylara, düğünlere ve güreşlere davetlerde, haberci ile haber gönderme devam etmekteydi. Okı, okuntu; yani haberin, davet edilen kişilere; okucu ya da okuyucu olarak adlandırılan kişiler tarafından iletilmekte iken, artık bunun yerini yazılı davetiyeler ya da elektronik ortamda gönderilen mesajların aldığını görüyoruz.